Yagmura Karsı
Ilık bir günün akşamı, evimde, kahvemle sallanan sandalyemdeyim. Usul usul sallanırken günümü gözden geçiriyorum. Bugün dışarıdaydım. Aşırı yağmurlu bir gündü. Islanmayı hiç sevmeyen ben, özlediğim bir arkadaşımla buluşacağım için yağmura meydan okuyarak yağmurluk, şemsiye ve yağmur çizmelerimle kuşanmış, hücuma geçmiştim. Neden hücuma geçtim? Bir düşmanlığım mı vardı? Ne yazık ki evet. Yağmuru sevmiyordum. Çünkü İstanbul'da yaşarken şemsiye kullanmak mümkün olmuyordu; dipdibe insanlar, mümkün değil demir çubuklardan herhangi birini yanından geçen birine değdirmemek. İşe gidene kadar sırılsıklam oluyordum ve gün boyu üşüyordum. Yağmuru sevmiyordum çünkü, Ankara'da çoğu zaman akşam ayazında bastırır yağmur, Ankara'da büyüyen bu çocuğu akşam karanlığında çakan şimşekler çok korkuturdu. Sevilecek neyi vardı yani bunun? Halbuki şakır şakır yağmasına rağmen bu kez beni hiç rahatsız etmedi. Havası ılıman bir ildeyim belki ondandır bilmiyorum ama yaşım ilerledikçe her şeye daha